22 Aralık 2012 Cumartesi

Koreseverler’de Anlamlandıramadığım Düşünceler


Yaklaşık 5 yıldır Kore ve K-pop’la ilgilenen ve bu işe ilgili duyan insanların ortak fikirde olduğu bir takım şeylere bir türlü anlam veremeyen biri olarak böyle bir yazıyı çıkarmış bulundum. Hem de aylar önce açıp da bir uğramadığım bloguma bir göz gezdireyim dedim, doğrusu okurken biraz sinirlenip “Ne diyor ya bu?!” diyebilirsiniz. Olsun.

“TVXQ ≠ DBSK”

 Bu katılmadığım bir düşünce değil de yanlış bir bilgi aslında, ama beni en çok rahatsız eden şeylerin başında geldiği için bunu yazmak istedim ilk sıraya. Özellikle 2010 yılından sonra K-pop fanı olmuş insanların kafasında oluşan bu düşünce, nereden çıktı bilmiyorum ama beni deli etmek için başlı başına bir neden. TVXQ isminin JYJ üyeleri gruptan ayrıldıktan sonra kullanıldığını kim, ne zaman söyledi acaba? TVXQ 2003 yılında kurulduğundan beri adı “TVXQ//DBSK//Tohoshinki” şeklinde geçer. DBSK “Dong Bang Shin Ki” yani “Doğu’nun Yükselen Tantıları”nın Korecesi, TVXQ ise “Tong Vfang Xien Qi”  yani Çince isim, Tohoshinki ise Japoncası. Bu konuda bu kadar hassas duruyor olmamın sebebi ise zaten JYJ üyeleri ve Homin-SM arasındaki davanın nedeninin büyük oranda bu isimden doğuyor olmasıdır. Yani hızla yayılmaya devam eden bu düşüncenin bir an önce bir şekilde durması gerekiyor!


“Yetenek Abidesi Choi Siwon(!)”

Başlığı görür görmez yazıyı okuyan ELF’lerin “Ne diyor ya bu?!” şeklinde sinirlendiğini duyar gibiyim. Ama yıllardır bu oğlanın,evet bu yakışıklı oğlanın, grupta kas fan servisi yapmaktan başka amacını çözebilmişliğim yok. Ama K-pop’ın hayran kitlesini düşünecek olursak SM tarafından gruba en akıllıca yerleştirilmiş üye diyebilirim. Her hangi bir şey yapmadan, sadece tişörtünü kaldırarak fan toplamak, daha iyi ne olabilirdi ki?



“Masum Oppalar, Saldırgan Unniler?!”

İşte, işte yıllardır bitmek bilmeyen, yine de son zamanlarda biraz azaldığını gördüğüm bir muhabbet bu. Özellikle erkek gruplarına fazla fazla bağlanan hayranların, sevgili “oppalarının” yanında gördükleri her kıza “onu askıntılık ediyor” muamelesi yapması kadar can sıkıcı çok az şey vardır her halde. Bunun sahnede sadece bir kareografi, sahne arkasında da iyi arkadaşlık olabileceğini anlamamaları çok garip. Ha bir de sürekli kız gruplarını “Açarak ünlü oldu.” diye eleştirirken sırf yakışıklı diye sevdikleri çoğu erkek idolun yetenekten yoksun olması da ciddi bir ironidir. Öyle olmasaydı parlak giyimli oppalara tapan arkadaşlar Choi Jinil, Lim Tae Kyung gibi isimleri okuyup “Kim ki onlar?” demezlerdi, neysee…


“Muhteşem Kraliçe Yoon Eun Hye” 


… Vee bizim Kore fanlarının yerlere göklere sığdıramadığı, benimse büyük, çok kocaman bir anti pati duyduğum arkadaş Eunhye, bir bilene sorsak mı acaba Eunhye’yi niçin sevdiklerini? Çok mu güzel? Yooo… Hadi diyelim güzellik göreceli, bu arkadaşın yapmacıklığı ne olacak? Çok iyi oynuyormuş Eunhye, ben oynarken oynadığını bu kadar belli eden iyi oyuncu (!) görmedim doğrusu.




“Biblo Görünümlü Ulzzanlar”

Son bir iki yılda Türk, yabancı bütün Kore hayranlarında aşırı bir Ulzzang severlik görüyorum ve şaşkınlıkla izliyorum! Peki, kabul etmeliyim ki bazen gerçekten güzel görünüyorlar. Ama işi abartıp gözlerine bilye gibi lensler takıp, yüzlerine vampir beyazlatıcılarını sürdükten sonra nasıl sevilesi olabilirler ki? Yine de sevmeyen, sevemeyen bir ben kaldım sanırım?! Bir de bu bizim küçük, sevimli yaratıklar Korelilerin aslında ne kadar da kompleksli bir millet olduğunun göstergesi bana kalırsa. Düşünsenize kahverengi ve çizgi gözlü, esmer birisi 12-20 dakikalık bir işlemle kocaman, mavi ya da yeşil –hatta abartıp lacivert- gözlü, beyaz ve kusursuz tenli birine dönüşüyor! Ne kadar da güzel değil mi?

Şöyle bir baktım da sanırım genel olarak bu konularda çoğu Kore fanından ayrılıyorum, dahası da vardır eminim ama aklıma gelenler bunlar. Gerçi aylardır yazı bile yazmadığımdan dolayı hiç okuyucum olmayabilir, olsun. Eğer okuyorsan, takipte kal! ^^









28 Ağustos 2012 Salı

İlk Blog Yazısı



Henüz tam olarak blogger gibi hissettirmese de heyecanlı bir şeymiş blogunun olması. Hele bu ilk yazı işini çok sevdim. İlk göz ağrısı gibi. Hehe.

Daha blogu oluşturur oluşturmaz “Ne yazacağım oğlum buraya?!” olayı sardı beni. Cidden henüz ne yazacağımı bilmesem de “Bir besmele çekelim de buluruz bir şeyler.” Diyerekten atıldım blog dünyasına. Yine de çok zor olmasa diye düşünüyorum yazacak şey bulmak. Olmadı bol keseden fangirllük yaparım, anti fangirllük yaparım. Yeri gelir dizi,film paylaşırım, öneririm. Ama “Ay oppam oynuyor çok tatlı yaa.” demeden yaparım bunu. Bir bakmışsınız ilk aşkımı anlatıyorum, sonra bir okul anımı falan… derken derken ben de baya baya blog yazarı olmuş oluveririm.

Nefret ettiklerimi de çok anlatırım. Özellikle “Bir Death Note’um olsa da yazsam!” dediklerimden bahsederim. 18 yaşında kokulu kalem kullanan, üniversiteyi kazanmış olsa da “okulda kullanırım.” Diyerek kalemlik falan alan bir kızın ne işi olur Death Note’la demeyin, lazım oluyor bazen.

Demem o ki bol bol anlatırım ben. Birkaç da okuyucu buldum mu oh ne rahat! Gariban bir yazar olup yuvarlanıp giderim ben de. Maksat blog işine de el atmadık demeyelim. Ona da bulaştık ya Allah sonumuzu hayretsin.